(Önceki yazıdan devam)
Hekimin sosyo-ekonomik seviyesinin, bugün uygulanan ve hastanede daha fazla hasta bakmaya dayandırılan ve bunun sonucunda da geri ödenen performans vb. sistemlerle kalkındırılabilmesi olanaklı değildir. Çünkü en azından, sağlık harcamaları neredeyse yarı misli artmışken bu uygulamaların sürdürülebilir olması beklenemez. Hele ki üniversiteler ve eğitim veren hastanelerde performansa yönelik yapılan ödemeler gerçek bir faciadır! Bilimle uğraşan insanlara performansa bakarak yapılan ödemeler bence onur kırıcıdır. Düşünün ki ülkesi için bir yenilik getirmeye çalışan, bilime katkı yapmaya uğraşan bir bilim insanına, baktığı hasta oranında para vereceksiniz! Peki örneğin bir öğretim üyesi temel tıp bilimleri alanlarından birinde çalışıyor ise ve branşı da herhangi bir mali üretim sağlatamayan bir branş ise ne olacaktır? Olaya sadece maddi kazanç doğrultusunda bakanlar çok kısır düşünmektedirler.

Söylendiğine göre tam gün yasası ile üniversitelerde katkı paylı hasta bakma, ameliyat yapma işlemlerine de son verilecektir. Böylelikle de hastalar artık güvenilirliği bilimsel ölçütlerle kanıtlanmış hocalara muayene, ameliyat olamayacaktır. Aslında katkı paylı işlemleri yapmak öğretim üyelerini de rencide etmektedir. Bu uygulama yerine adaletli bir çözüm bulmak varken, bilgilerinin üst düzeylerine ulaşmış meslektaşlarıma “performansla daha çok kazan” gibi bir sloganla baskı kurulmak istenmektedir. Bir üniversitedeki hocanın eğitim ve araştırma yapabilmesi ve para kazanabilmesi performansa dayandırılmak isteniyorsa bu düşünceyi kimse ciddiye almaz ve bu fikirden kimseye hayır gelmez. Eğer tam gün yasası çıkarılmak isteniyorsa, doktorları onore eden, onları topluma oranla makul seviyelerde kıymetlendiren ve üniversite hastanelerinin ayakta durabilmesi için katkılı hizmetlerin gerekmeyeceği bir sistemin kurulması gerekir. İşte o zaman bütün muayenehaneler zaten kapatılacak, üniversitelerde özel işlemler yapılmayacaktır. Ama bugünkü gibi doktoru birbirine düşüren, branşları etik olmayan şekillerde yarıştıran, sağlık hizmetleri sunan kuruluşlar arasında inanılmaz çifte standartlar yaratan, hekimin ve bilim insanının olması gereken sosyo-ekonomik seviyesini son derece can sıkıcı, onursuzlaştırıcı yaptırımlarla düşürmeye çalışan ve aslında sağlık hizmetlerini tamamen özelleştirmeye doğru iten sistemler herkesi ciddi oranlarda mutsuzlaştıracaktır. Bu mutsuzluğun topluma dalga dalga yayılacağından da kimsenin bir şüphesi bulunmamalıdır. Sağlıkla şaka olmayacağı unutulmamalıdır!

Sağlık politikalarında yapılan tuhaf yanlışlıklar sonucunda, sağlık harcamalarının ve halkın doğrudan veya dolaylı şekillerde cebinden çıkan paraların bu kadar çok artış göstermesini engellemek için, öncelikle hekime hak ettiği ücreti dolambaçlı yollara sapmadan vermek gerekir. Üniversitelerde, eğitim hastanelerinde ülkesi ve milleti için gece gündüz demeden çalışan doktorlara “bahşedilen” performans getirisi kesinlikle onur kırıcıdır. “Ne kadar çok iş o kadar çok para” söylemleri zaten doğruca da işlemez. Duyuyoruz ki yapılmayan binlerce işlem yapılıyormuş gibi gösteriliyor. Sonra da otoriteler istatistikleri inceleyip yapılan hizmetlerin arttığını sanıyorlar! Sonuç olarak da bu sözde artış gösteren hizmetlerin bedelleri düşürülüyor. Olan yine dürüst çalışana, doğru insana oluyor.

Tasarruf için her gün yeni bir ilacın Devlet tarafından ödenmesinin kaldırılması da sağlık maliyetlerini düşürmeye yetmeyecektir. Halk birçok gerekli ilacı cebinden karşılamaya başlamıştır. Veya tek bir ilaç için birçok branş hekiminin imzası gerekli olduğundan, insanlar imza için bu doktorların peşinden çile içinde koşturmaya başlamışlardır. Ben Sağlık Bakanlığına daha önceden çok yazdım; ilaç konusunda tasarruf sağlanmak isteniyorsa öncelikle düzenlenen Tıbbi Kongrelerle ilgilenmek gerekir. Bakanlık bazı önerileri dikkate aldı. Örneğin kongrelerin yapılış tarihleri, tatile gitmeyi (!) engelleyecek şekillerde ayarlandı. Bu çok yararlı bir uygulamadır. Ancak daha çok yaptırıma gereksinim vardır. Sağlık yetkililerinin bu kongrelere katılmalarını ve oralarda ilaç şirketlerince nasıl paralar harcandığını görmelerini isterim! Bu şekilde cazip hale getirilen veya yurt dışında gezi, alışveriş vb. amaçlarla katılınan kongrelerin kriterleri bilimsel temellere oturtulamaz mı? İngilizce bilmeyen doktorların sürekli olarak yurt dışı kongrelere katılmalarının ve oralarda ultra lüks otellerde, yemeklerde, gezilerde ağırlanmalarının önüne geçilemez mi? Bunu engellemek için İngilizce bilirliğin mutat sınavlarla ispatı istenemez mi? Gidilecek yerlerde mütevazı konaklama yerleri koşul olarak aranamaz mı? Gidilen kongrelerden elde edilen bilgiler, ülkemiz için ortaya çıkacak yararlar birer rapor halinde talep edilemez mi? Yapılan suiistimalleri engellemeyip ilacın Devlet’çe ödemesini kesmenin ve vatandaşı mağdur etmenin bir anlamı var mıdır? Bu mantık aynen, hastanelerde fazla miktarlarda yapılmaya başlanan (veya öyle gösterilen!) tıbbi hizmetlerin ödemelerinin kesilmesi gibidir. Bu durumlar gerçekten çok üzüntü vericidir.

Sağlıkla ilgili sorunlar çok çetrefilli ve yoğundur. Yaşanan karışıklıkların ve sıkışmışlığın, belirli bir planlama çerçevesinde, başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere çeşitli sağlık otoriterleri ile birlikte ele alınması ve sorunların çözülmesi gerekmektedir. Vatanını ve milletini seven herkesin bu doğrultuda çalışacağından hiçbir kuşkum bulunmamaktadır.

Bir cevap yazın