Öncelikle Medimagazin’de yeniden yazmaya başladığımız bu güz döneminde, sağlık sektöründeki karışıklıkların tutarlı hale getirilebilmesini diliyorum.

Bu yeni dönemde tıp fakültelerinde eğitim görecek öğrenci kontenjanları artırıldı. Ülkemizin hekim sayısını artırmak için tıp fakültelerine büyük yükler geliyor. Ancak ironik olarak, daha çok doktor yetiştirecek tıp fakülteleri çeşitli uygulamalarla mağdur edilmeye çalışılıyor!
Özellikle üniversite hastanelerinde bugün yaşanmaya başlanmış en önemli sorunlardan bir tanesi öğretim elemanı, araştırma görevlisi ve tıbbi personel istihdamının zorlukları ile ilgilidir. İlk ikisi daha yeni yeni sorun olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır. Yakın gelecekte bu konu üniversitedeki işleyişi ve eğitimi çok olumsuz yönlerde etkileyecektir.

Sağlık personeli (örneğin hemşire, teknisyen) için devlet hastanelerindeki olanaklar “şimdilik” daha olumlu hale getirilince, hekim yetiştirilecek tıp fakültelerinden devlet hastanelerine personel “ozmoz”u gerçekleşiyor. Bir bakıyorsunuz iyi iş bilen, örneğin bir yoğun bakım hemşiresi Devlet hastanesi’nde ilgisiz bir yerde görev yapmaya başlıyor. Böylece hem çok önemli tıbbi alanlarda hizmet açısından durmaya varacak aksaklıklar yaşanmaya başlıyor, hem de ilgili sağlık çalışanlarının kendi milletine en verimli şekillerde hizmet etmelerinin önü kapatılıyor. Veya yaygınca kurdurulan özel hastaneler yüksek ücretler vererek sağlık personeli istihdam ediyor ve tüm kamu hastanelerinde yine büyük kadro açıkları meydana geliyor. Ondan sonra da hastanelerde neden çocuk ölümleri oluyor diye herkes etrafına bakınıp yanıt bulmaya çalışıyor! Ardından bir bakılıyor ki özel hastaneler de çeşitli yollarla haksızlığa uğratılıyor ve yüksek ücretlerle istihdam edilen hekim dahil tüm çalışanların maaşları yarıdan fazla azaltılmak zorunda kalıyor. Benim çalıştığım hastaneden ayrılan birçok personel, ücret azaltılması ve/veya gereğinden fazla çalıştırılma gibi sorunlardan dolayı geri dönmek istedilerse de hastanemiz yönetimi prensiplerine göre bunların tekrar göreve alınması haklı olarak mümkün olamadı. Oluşan ozmoz ve istihdam etmek üzere ilgili bakanlıklarca verilmeyen kadrolar sonucunda üniversite hastanelerinde istihdamın ve/veya istihdam edilmişlerin devamlılığının sağlanamaması sorunu ve bunun oluşturduğu zorluklar orta yerde iken sayısı arttırılmış öğrencilerin tıp eğitimleri de mutlaka olumsuz yönde etkilenmektedir.

Bir de kaç zamandır ortalığı ciddi boyutlarda karıştıran “tam gün” söylemlerine tekrar gelelim; eğer yasa gerçekten çıkarsa üniversitelerde öğretim üyesi sayısı ciddi oranlarda düşecektir. Bu durumda tıp fakültelerinde tıp eğitimi alan müstakbel hekimlere ileride sağlığımızı emanet edebilecek miyiz? Sayın Sağlık Bakanımız tam gün yasasının çıkması ile öğretim üyelerinin eğitimle daha çok ilgileneceğini söylüyor! Hâlbuki mevcut ekonomik şartlarla, eğer hazırlandığı söylenen model hayata geçirilirse eğitimde çok endişe verici aksamalar ve hatta durmalar olacaktır. Bir de sevk sisteminin kurulması ile 3. basamak hastanelere çeşitli türdeki hastalıkların gelememesi tabloya eklendiğinde eğitimin durumunu varın siz düşünün. Üçüncü basamak hastanelerine sadece baş edilemeyen, zor hastalıklar sevk edildiğinde, buralarda eğitim gören asistan ve öğrenciler sevk edilmeyen hastalıkları nasıl öğrenecekler? Deniliyor ki öğrenciler ve asistanlar belirli sürelerde 2. basamak hastanelerine eğitim için gönderilebilir! Bu durumda 2. basamak hastanelerinde kimler eğitim verecek? Gerçi liyakate çok önem verdiğimiz söylenemez. Bir gecede tüm pratisyenlerin aile hekimi yapıldığı gibi 2. basamaktaki hekim arkadaşlarımız da hemencecik öğretim elemanı yapılırlar olur biter! Hollanda’da yaşayan bir Türk vatandaşımız bize muayeneye gelmişti. Hasta daha kapıdan girerken asistan arkadaşımız tanıyı koymuştu. Hastalık “ankilozan spondilit”ti ve hasta 10 senedir Hollanda’da kendisine bu tanının konamadığını ve herhangi bir tedavi uygulanmadığını söyledi. Nedeni ise sevk sisteminden dolayı 1. basamağı aşamamasıydı!

Öte yandan vurgulamak gerekir ki “ben nasılsa iyi bileni seçebilirim” düşüncesi hekimlikte pek işlemeyebilir. Şarlatanlığa uygun bu ortamda madrabazlık yapan birçok hekim arasından iyi doktoru anlamanın olanaksızlığını belirtmek isterim. Onlarcasına şahit oluyoruz. Hastanın 5 dakikada tedavi edilecek bir sorunu varken binlerce YTL tutarında gereksiz tetkikler yaptırılıyor; yok yere tedaviler, ameliyatlar uygulanıyor. Kötü niyetli ve/veya bilgisiz bir doktorun ve/veya hastanenin eline düşüldüğünde (ki o doktor/hastane halk arasında çok iyi olarak bile anılabilir!), bu ülkedeki herkes, örneğin gereksiz büyük ameliyatlarla karşılaşmak zorunda kalabilir. Bunları düşünmeden yapılan kapsamlı değişikliklerin olumsuz sonuçları eninde sonunda hepimizi aynı oranda etkileyecektir.

Ülkede doktor açığı bulunmamaktadır. Sadece doktorlara uygun çalışma, yaşama ortamları ve alın teri ile elde edecekleri haklar verilmemektedir. Yıllarca çok yoğun çalışmalar yapılarak edinilen bir meslek olan hekimliğin hak edişlerini yerine getirmeyip doktor sayısını artırarak çözüm bulma arayışları trajikomiktir. Çok çeşitli uygulamalar sonucunda hekimin morali, motivasyonu, saygınlığı, üretkenliği düşürülmektedir. Bu durumda zaten bu günlerde çokça yaşanmaya başlanmış olan teşhis/tedavi hataları ve/veya suiistimaller hiç kuşku olmasın ki çığ gibi büyüyecektir. Ve iyi bilinsin ki bu çığdan toplumun bütün katmanları, hepimizin çoluk çocuğu etkilenecektir (devam edecek).

Bir cevap yazın